30 Mart 2013 Cumartesi

Kaş neden sevilir?


Kaş'a en az bir dört kere gelen biri olarak, çok daha fazla gelmişlerden, hatta gelip yerleşmişlerden, ya da doğma büyüme buralılardan bir parça izin, olur alıp, turistin hallicesi olarak Kaş neden sevilir, onu demeye çalışacağım.

Kaş'ın yolu hep zordur. Uçakla gelirseniz, biraz tuzlu bir transfer bulmanız gerekir. Otobüsle gelirseniz, yol boyunca sık sık, uçağa vermeye yüksündüğünüz 50 TLi 100 TL'i hatta 150 TL'i çoktan çıkarmış olacağınızı düşünürsünüz, çünkü o yol en az 18 saat sürer her şeyi içinde.

Kaş'a gelmenin en güzel yanı, hadi yanlarından biri olsun, Kaş'a gelme durumudur, sağ yanınızda uçurumlar, döne döne geçilen virajlı yollar, Meis, Kaputaş, o yokuşun indiği küçük kasaba...Belki birçok yer yaşatır bu hissi, o kadar zorlu bir yoldan bu kadar güzel bir yere her çıkış, bir önceki dönüşün ağızda, genizde bıraktığı tadı yeniden hatırlatıyor. "Ne güzel geçmişti bir önceki bu yoldan gelişin dönüş yolculuğu" dedirtiyor tuhaf şekilde insana.

Kaş'ta hemen hiçbir şey değişmiyor gibi geliyor bana. En azından benim geldiğim bir on yıl içinde çok da bir şey değişmedi. Yıkıp yeniden yapmadılar buraları, burada yapabileceğiniz şeyler, denize gireceğiniz, içki içececeğiniz, zeytinyağlı yiyeceğiniz, kahve içeceğiniz, balık yiyeceğiniz yerler değişmedi. Bu değişmemezlik güzel yapıyor burayı. Süprizleri yok Kaş'ın, öngörülebilir vaatleri var. Ne bulacağınızı bildiğiniz bir yer burası bir iki gelişten sonra. Ve çok tuhaf bir etkisi var bunun. İyiye güzele yorduğunuz zaman, güzel oluyor her şey. "Geçen defa olduğu gibi, çok iyi gelecek burası bana, ağzımda çok güzel bir tat bırakacak" diyorsunuz ve öyle oluyor. Çünkü, bu gözle baktınız mı bir kere, bunu döndürmenin imkansız olduğu bir yer, çünkü ne diyorsa o, her zaman.

İngiltere'den gelip buraya yerleşmiş bir çiftle tanıştık bu kez kardeşimle. Kardeş, en kral gezi arkadaşı. İngiliz çift, önce emekli olmuş, sonra bir tekne satın almış evi barkı satıp. İngiltere'den Portekiz'e gelmişler, ordan Yunanistan'a, iki sene gibi kalmışlar oralarda, sonra Kaş'a geçmişler, burada kalmışlar. Teknede yaşıyorlarmış.

Biz ne yaptık kardeş Şadan'la, geçen geldiğimizde gittiğimiz yerlerde yemek yedik, içki içtik, yürüdük, güneşlendik, denize girdik. Ay'ı seyrettik, dalgaları dinledik, kaya mezarlarına baktık, meydanda oturduk, oynayan çocukları, köpekleri seyrettik. Selam veren tüm turistlere biz de selam verdik. "Merhaba yabancı" dedik birbirimize. Bizi arasına alan esnafla konuştuk, sohbet ettik, tanıştık. Onlara geldiğimiz yerleri anlattık, onlardan buraları dinledik. Gerçekten altı ay çalışıp altı ay yattıklarını öğrendik. Hem imrendik, hem yerlerinde olmak istemedik.

Sakinliği güzel bu beldenin, öngörülebilirliği, iddiasız hali, değişmezliği. Yüzdeki huzurun birkaç sebebi var; birisi "kral kardeş" ve onun kocaman dünyası, yüreği, hayalleri ve heybetli hayal kırıklıkları ama hepsini aşkla, şevkle üzerinde taşıyan o coşkun hali. Bir diğeri bu mekanın insanı yumuşatan, dinginleştiren, bu engebeli yolları yüzünden insanı İstanbul'undan bütün bütün uzaklaştıran hali.

Kaş bir kaçış hali, sığınma hali. Herkeste farklı olabilir bu yer. Benim için, "kardeş" uzaklardan her geldiğinde bir gelinip, her şey yerli yerinde mi kolaçan edilecek yer burası. Bir nevi sıfır noktası.