"Kevin Hakında Konuşmalıyız"
başrollerinde Tilda Swinton (anne), Ezra Miller (genç Kevin), Jasper Newell
(çocuk Kevin), Rock Duer (küçük çocuk Kevin) oynadığı, Lynne Ramsay'in
yazıp yönettiği bir film. Problemli bir çocuk ve annesiyle ilişkisi,
annesinin bu ilişki üzerinden tüm hayatına bakışı ve yaşamak zorunda
kaldıklarıyla ilgili bir film. Künye bilgileri için http://www.imdb.com/title/tt1242460/
Beni etkileyen, kendi okuyuşuma benzer bulduğum yazılardan bir örneği de
iliştirmek istiyorum okumayanlar ama ilgilenebilecekler için:
http://www.altyazi.net/makale/kev%C4%B1n-hakk%C4%B1nda-konu%C5%9Fmal%C4%B1y%C4%B1z-8-242.aspx
http://www.altyazi.net/makale/kev%C4%B1n-hakk%C4%B1nda-konu%C5%9Fmal%C4%B1y%C4%B1z-8-242.aspx
Kevin hakkında konuşulması, kafa yorulması gerek.
Eva'nın gençliğine şahit oluyoruz önce, meşhur domates festivali ile
başlıyor film, kırmızılara bürünmüş, gençlik heyecan, sevinç ve tutkusu
içindeki bir çiftle tanışıyoruz. Gezmeyi, eğlenmeyi, akıllarına ne zaman ne
eserse onu yapmayı seven bir çift olduklarını düşünebiliriz. Sonra, Eva
zamansız –planlamadan- hamile kalıyor. Anneliği pek de istemediğini ya da güzel
bir hayal olarak aklından geçirmediğini görüyoruz anne adaylarına ve kendine
bakışından. Henüz anne olmamışken bile -anne adayı iken- anneliği kafasında
kocaman ve tamamen istenen bir olay gibi yaşamasını beklememiz, ya da böyle
olmadığında onu yargılamamız doğru mu, bu bir soru işareti –filmleri,
kitapları, yazıları en çok bu yüzden sevmiyor muyuz, soru sordukları,
kafa yordukları için…
Kevin doğuyor, doğum anında doktor “do not resist- direnme” diye
bağırıyor anneye, çığlıklar içinde doğuruyor Kevin’i Eva. Kevin, sorunlu
bir bebek ve çocuk olarak büyüyor. Problem daha çok anneyle arasında gibi,
babayla nispeten dengeli, olması gerektiği gibi bir ilişki var. Anneye arada
bir kızdığını görüyoruz, “anne” demiyor diyebilecekken, “anne de
lütfen” dediği zaman Eva, “hayır” diye karşılık veriyor Kevin. Sayıları gayet
iyi bildiği halde annenin sorduğu birkaç basit matematik sorusuna doğru cevap
vermiyor. Tuvalet alışkanlığı edindirmek bayağı zaman alıyor Kevin’e. Annenin
artık sinir krizi geçirdiği bir kaka nöbeti ertesi, Kevin’in kolu kırılıyor.
Kevin bu olayı babaya bir “kaza” olarak anlatıyor. Kevin bu olayı sonraki
ilişkileri boyunca anneye karşı kullanıyor, kolundaki yarayı kaşıyor ve
istediğini yaptırıyor anneye, kendi suçluluğunu anımsatıyor. Hapishanede yıllar
sonraki karşılaşmada Eva, “yaranın nasıl olduğunu hatırlıyor musun?” dediğinde;
“Yaptığın en dürüstçe şeylerden biriydi evet” diyor Kevin- evet hikayenin
sonu hapishaneye varıyor.
Kevin, “sevgisizlikten” yakınıyor arada anneye. Anne, yeni bir çocuk
doğurmak istiyor Kevin 3-4 yaşlarında iken, sevebileceği, daha normal bir
ilişki kurabileceği bir çocuk doğurmak istiyor. Kevin’i bu fikre alıştırmaya
çalışıyor. “zamanla alışırsın, seversin onu” diyor. “Alışmak demek sevmek demek
değil” diyor Kevin, “sen de bana alıştın misal” diyor ve bir sessizlik, Eva
“yes but”lı bir cümle kurmuyor, kuramıyor. Cevabı; “bir iki ay içinde
ailemize yeni biri katılacak, ona da alışıyor olacağız” oluyor.
Kevin’ın anneyle ilişkisi, aslında sanki annenin sevdiği hiçkimse ve
hiçbir şeyle ilişkisi “sağlıklı” ya da “beklediğimiz gibi” olmuyor. Kevin;
birçok insanı, buna babası ve kız kardeşi ve okuldaki bir grup arkadaşı dahil,
planlı ve soğukkanlı bir şekilde öldürüp hapse giren 16 yaşında bir karakter
oluyor. Eva, bundan sonrası ile yaşamaya devam etmesi, kendine yeniden bir
yaşam düzeni kurması gereken, bir kadın, bir anne, bir eş, bir dul, bir çalışan
kadın oluyor.
Anneliği bu film üzerinden okuyabilir miyiz? Kevin’a bir parça da olsa
hak verebilir miyiz ya da onu bir nebze anlayabilir miyiz? Her şey
yalnızlıktan, her şey sevgisizlikten, sevgi arsızlığından olabilir mi? Her
anne, planlı ya da beklenmedik bir annelik deneyimi ile birlikte kutsal annelik
görevine, “karşılıksız sevgi, kol kanat germe, hayrı da şerri de sineye çekme”
tanımlamasına dahil olmak zorunda mı? Kevin’i bu derece dengesiz,
tehlikeli, öngörülemez, hoşgörüsüz ve sevgisiz yapan genleri mi, yoksa zamanla
edindiği özellikler mi? Neden herkesi gözünü kırpmadan öldürüp kendini ömür
boyu hapse gönderirken, anneyi sağ bırakıyor? Ona en çok annenin üzüleceğini
biliyor mu ya böyle mi düşünüyor? Okul katliamı ertesi polise teslim olurken,
en ön safta annesini arıyor gözleri ve gördüğü anda garip bir rahatlama
görüyoruz ifadesinde, bir teslimiyet, beklediği sona ulaşmış olma rahatlığı.
Eva’ya, şehirdeki diğer insanlar nefretle bakıyor, Eva’nın bu nefreti
sineye çekerek yaşamaya devam etmesi gerekiyor, suratına yediği bir yumruğu
“hak ettim, benim hatam” diye karşılıyor. Kapıya gelip “ölümden sonra yaşam
hakkında bilginiz var mı?” diyen misyonerlere “evet biliyorum, cehennemde
yanacağım, teşekkürler” diye karşılık veriyor. Istemediği, istemeden doğurduğu
bir çocuğun canavara dönmesinden kendini sorumlu tutuyor, ya da toplumun onu
sorumlu tutmasına hak veriyor, bununla savaşmıyor, değiştirmeye çalışmıyor.
Çekip gitmiyor, başka bir şehirde yeniden yaşamaya başlamıyor. Hiçbir zaman
doğru düzgün bir ilişki kuramadığı oğlundan uzakta bir yere gitmiyor. Her hafta
görüş gününde, konuşmasalar bile, Kevin'ı görmek için hapishaneye gidiyor,
işiyle ona gore anlaşıyor, görüş saatlerinde “off” alıyor.
“Neden” sorularının cevabı yok filmde. Ama bir manyağa dönen ya da bir
manyak olarak doğan Kevin yüzünden hayatı tatsız bir filme dönen Eva’nın
hikayesi var. Kevin’dan öncesi zaman zaman tatlı anılar olarak gözünün önüne
geliyor, Kevin’dan sonra Eva’nın katıksızca mutlu olduğu bir kare
görmüyoruz. Kevin’dan duyduğu rahatsızlığı en fazla kocasına dile
getirmeye çalışıyor birkaç kez, ancak kocası hak vermiyor. Eva, daha da arada
hissediyor kendini. Bebekliğinden itibaren, evin içinde bir karakterle
aralarında sessiz bir mücadele, köşe kapmaca, can yakmaca, öc almaca
üzerine kurulu bir ilişki var. Küçük kızın minik sincapı, annenin gittiği
gördüğü yerlerin haritalarıyla doldurduğu, kendine bir yaşam alanı oluşturmaya
çalıştığı odası, küçük kız kardeş ve baba nasibini alıyor bu “sevgisizlik”ten
ya da “nedensiz”likten.
Kevin hakkında konuşulması gerekiyor o yüzden. Belki de asıl Kevin
hakkında konuşulması gerekiyor. Eva hakkında bir film izlesek de, Eva’yı bu hale
getiren Kevin hakkında konuşulması gerekiyor aslında. Şehirdeki herkes Eva’yı
suçlarken- neden, iyi bir anne olmadığı için mi, Kevin’i sevemeyip onun böyle
bir katil olmasına sebep olduğu için mi- Eva’nın hayatının nasıl
darmadağın olduğunu görürken, asıl Kevin hakkında konuşulması gerek.
Bir anne ya da anne adayı henüz olmadığım için annelik hakkında atıp
tutmayacağım ancak, Eva’nın “anne senden önce çok mutlu bir kadındı Kevin”
deyişini de anlayabiliyorum, Kevin’ın annesi tarafından sevilmediğini kendince
anladığı yerlerde bunu dile getirişinin çocuk için ne kadar acı ve zor bir
deneyim olabileceğini de tahmin edebiliyorum-çok sevgi dolu bir evde, çok
sevilerek büyüdüm birçoklarımız gibi, bunun aksini 3-4 yaşlarımda fark edip,
daha kötüsü kabul ettiğim bir durumun etkileri çok yıkıcı olurdu diye
düşünüyorum- Eva’nın beklenmeyen, hazır olunmayan bir çocuk sorumluluğu ile
kendine özgü hayatının nasıl dağıldığını, kendini nasıl bir ikilemde
hissettiğini anlayabildiğimi düşünüyorum.
Eva’nın her sabah o evde uyanmaya, o işe gitmeye, o şehirde yaşamaya
devam etmesindeki ısrarın, Kevin’ı görüş günlerinde görebilmek olduğunu
düşünüyorum. Olan bitenlerin hepsinden sonra, geriye kendini Eva’ya sevdirmenin
kendine göre bir yolunu bulamamış ya da belki de bulmuş Kevin ve Kevin’den
başka sevdiği, inandığı her şeyi ve herkesi kaybetmiş bir Eva kalıyor. Ve
Eva “neden” sorusuna bir cevap yine alamıyor iki sene sonraki görüş gününde.
Kevin’ın anlamsız gözlerine, içindekini dışına kesinlikle çıkartmayan ifadesine,
sözlerine bakarak sarılıyor Eva. Film boyunca belki de ilk kez birbirlerine
sarıldıklarını görüyoruz.
Eva’nın Kevin’dan nefret etmesini bekleyebiliriz, Eva’nın Kevin’ı
hayatından çıkarmasını, reddetmesini bekleyebiliriz. Hatta Kevin’ın bunca
cinayet içinde Eva’yı da katletmesini bekleyebiliriz. Eva’nın kendine bambaşka
bir hayat düzeni kurmasını, kendini satmasını, kendini yakmasını, kendini
asmasını da bekleyebiliriz. Filmde, bu radikal sonlardan hiçbiri yok, hani
ancakta filmlerde olur diyeceğimiz, bir filme yaraşır sonlardan hiçbiri yok.
Gerçek hayatta olabileceği gibi belki de, açmazlığıyla devam eden bir yaşam
var. Eva ne bütün bütün nefret edebiliyor Kevin’dan, ne ona nefretini kusan
insanlara dersini verebiliyor, bunca güçlü bir karakter olmasına rağmen, ne de
başka bir yerde sıfırdan bir düzen kurabiliyor. Daha zor olanı, bu çok farklı
açılardan okunabilecek durumun, kendine dokunan tüm açılarını her gün duyarak
yaşamaya devam ediyor. Kevin’dan öncesini, Kevin’dan sonrasını, sevgilisini,
küçük kızını, küçük kızının "kazayla" çıkan gözünü, çöp öğütme
makinesine "kazayla" düşen sincabını, birkaç gün önce kargoyla
Kevin’e gelen kilitleri, katliamın olduğu okul kapısında bu kilitleri kırmaya
çalışan itfaiyecilere korku içinde bakan gözlerini, her gün yeniden duyarak,
anımsayarak yaşamaya devam ediyor Eva.