25 Ocak 2017 Çarşamba

Bu Kafede Her Şey Satılık SOLD COFFEE -Yayınlanan Yazılar (Coffee Digital)


http://coffee.digital/kultur-detay/bu-kafede-her-sey-satilik-sold

Abbasağa’da nev-i şahsına münhasır bir mekan Sold. 25’lerinde iki çocukluk arkadaşının ortak hayali, henüz üç aylık tazecik bir işletme.  Kırkına yaklaşan ben gibi birçok beyaz yakalının, çoğu kez düşünüp, sonra çok riskli, çok pahalı ve daha bilumum çok “çok” bulup kendini vazgeçiriverdiği, ya da en iyi ihtimalle o kutlu “emeklilik” dönemine sakladığı “cafe açma” arzusunu hayata geçiren iki genç. Oğulcan’ın tabiriyle “risk alabilecek yaştayken”  hareke geçebilmişler ne güzel.
Mekânın en önemli özelliği, bir çok tasarımcıdan özgün ve konsept ürünlerin sergileniyor ve satılıyor olması. Bugüne kadar on sekiz tasarımcıyı ağırlamışlar. Ürünler belli bir süre duvarları, masaları süslüyor. Bir yandan kahvenizi yudumlarken, bir yandan da beğendiğiniz ürünleri inceleyip hemen satın alabiliyorsunuz.  Konsept ve ürünler sık sık değişiyor; bir gittiğinizde duvarda gördüğünüz tabloyu veyahut saati, bir sonraki gidişinizde göremeyebilirsiniz.  O yüzden, beğendiğinizde, elinizi çabuk tutmalısınız.  Yoksa “Sold-out” ile karşılaşabilirsiniz, cafe’nin ismini de buradan geliyor.  
Mekan yaklaşık on masalık, alt katında iki büyük masa var. Dükkanı eski bir döşemeciyken devralıp, her yerini yeniden tasarlamışlar. Üçüncü dalga kahvecilerle anılan mekan klişelerinden uzak durmak istemişler, mimar olan arkadaşlarından tuğla duvar olmayan, akkor ampul yanmayan ve duvardan bir bisiklet sarkmayan, farklı sergileme ihtiyaçlarına göre kolaylıkla adapte edilebilecek bir dizayn istemişler.
Öğrenciler, bir şeyler okumak isteyenler, hoşça ve rahatça vakit geçirmek isteyenler, bunu açıkça söyleyerek, talep ederek mekâna gelebiliyor.  Müşterilerin kendilerini rahat ve evinde hissedebileceği arkadaşça bir ortam vaadiyle yola çıkılmış. Öyle olunca da öğrenciler “ders çalışmak için gelmiştik” diye açıkça söyleyebiliyor ve sıcak bir “merhaba” ile karşılanıyorlar. Gündüz müşterileri genelde öğrenciler, ama asıl kalabalık akşam saatlerinde oluyor. Civardaki mahalle sakinleri, kahvelerini evde içmek yerine eşofmanlarıyla cafe’ye gelip, yeni insanlarla tanışıp sohbet edebiliyor. Mekân gece geç saatlere açık, zaman zaman DJ performansları, film geceleri gibi aktiviteler düzenleniyor, bazı haftasonları tasarım pazarı gibi etkinlikler de oluyor.
Kahveleri Kadıköy Montag Coffee’den. V60, Chemex gibi üçüncü dalga kahveleri de sunuyorlar. Ben Etiyopya kahvesiyle Chemex denedim, gayet memnun kaldım. Bu cafede en çok ne tüketiliyor peki, dediğimizde ise cevap bizi şaşırtıyor: burada insanlar en çok Caffe Latte içiyor...
Oğulcan’ın hikayesine gelirsek, Oğulcan kahveyi en çok sabah içmeyi seviyor. Ayılmak ve güne hazırlanmak için.  Kahvenin yanına en çok bir filmi ya da kitabı yakıştırıyor.  En büyük hayali, birçok kez gittiği Barselona’da böyle bir cafe açabilmek, insanların sıcak ve hayatın çok renkli olduğu bu coğrafyada yaşamak istiyor. Ölmeden denenecek şeyler listesinde de ilk sıralarda air diving yer alıyor.  “Müşterinin iyisi, kibar ve dürüst olanıdır” diyor. Beğenen beğendiğini, beğenmeyen de neyi beğenmediğini bir kerede, açık açık söylesin, canımı yesin diyor.

Yolun açık olsun SOLD!

11 Ocak 2017 Çarşamba

Coffee Lab - Bir Kahve Laboratuvarında Syphon’la Tavlanan Kadın -Yayınlanan Yazılar (Coffee Digital)


Coffe Lab, Beşiktaş Çarşı’dan Evlendirme Dairesi’ne doğru çıkan yol üzerinde sağ kol üzerinde karşınıza gelecek kahvecilerin en sonuncusu. Yorgunluktan bitap düştüğüm bir gün, soluklanmak için girdiğim, dizaynına ve sempatik Sema Hanım’ın Syphon Kahve yapışına hayran olduğum mekân.

Syphon Kahve’ye hayranlığım, sınırlı fizik bilgimin, Roma’dan aldığım Espresso Pot’un çalışma mantığını da anlamamasına dayanıyor. “Alt tarafa koyduğum su, ikinci basamaktaki kahveyi, alttan verdiğim ateşin etkisiyle nasıl üste çıkartıyor da ben Espresso yapmış oluyorum, bunu yapan kesin bu aliminyum!”derken, bol aynalı ve cici o iç mekanda cam ekipmanla Syphon yapılışına sanırım ilk kez şahit oluyorum. Biraz araştırıp bu tekniğin 18. Yüzyılda icat edildiğini görünce bir kat daha şaşırdığımı itiraf etmeliyim.

Mekânın işletmecileri iki iç mimar ve dizaynın sıcaklığında sihirli dokunuşlarının etkisi gayet net görülüyor. Malzemenin çıplak bir şekilde sergilendiği brutalizm akımından etkilendiklerini belirtiyorlar. Brutalizm, Fransızca “béton brut” yani “işlenmemiş beton” kavramından esinlenen ve ilk olarak 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da, yerle bir olan binaları ve hatta şehirleri yeniden inşa sırasında ortaya çıkmış bir mimari akım.

Önceden, bir telekomunikasyon bayisi olan noktayı Coffe Lab’e dönüştürme süreci Eylül 2016’da tamamlanmış. Ekonomik kaygılardan ziyade, arkadaşların ve arkadaşların arkadaşlarının gelip sohbet edebileceği bir mekân, bir buluşma noktası olarak düşünmüşler. Sema Hanım, eski dönemden beri deneyimli çalışanları, yoğun bir barista eğitiminden sonra güleryüzlü ve hoşsohbet kahveciye dönüşmüş. Eski işletmeye göre kahve işinde satışların daha iyi olduğunu ancak son zamanlarda hepimizi birçok açıdan çok etkileyen terör olaylarının, işletne olarak onları da olumsuz etkilediğini belirtiyor. Önümüzdeki dönemde, bu küçük laboratuvarda edinilen deneyimle, marka değeri yüksek ve kaliteli kahve içilebilecek işletmeler açma planları var.

Kahveleri Federal Coffee’den geliyor. Ben Guatemala kahvesiyle Sifon denedim, tadını çok beğendim. Ve aynı mekânda birkaç kez içtiğim halde, sifon çalışma mantığını halen anlayamıyorum. Isınıp genleşen hava ve daha sonra bu duruma içerlenip kendini boşluğa bırakan kahve deyip geçmeli, ya da küçük oğlum için bu kahramanlarla bir masal yazmayı denemeliyim.


Afiyetler ve renkli masallar dilerim…