Stéphane,
babasının içine işleyen bir çingene şarkısı, belki de acılı bir aşk hikayesi
ardından, Romanya’yı dolaşır Fransa’dan kalkıp. Neleri ardında bıraktığını
bilmeyiz, sadece kararlı olduğunu biliriz, uzun zamandır bu yolda olduğunu,
duyduğu bir sese, belki de sırf babası aşık olduğu için tutkuyla olduğunu
biliriz, onun ardından yollara düştüğünü biliriz.
Dilini
bilmediği çingenelerin duruluğuna, içten gelişlerine, üzüntülerine,
sevinçlerine, heyecanlarına ortak olduğunu görürüz. Dünyaya onların durduğu
yerden bakmaya başladığını görürürüz, kendini “yabancI” hissetmediğini görmeye
başlarız, çok temel bir noktada bile anlaşamazken, aynı dili konuşamazken; yüzlere,
seslere, davranışlara yansıyan içten gelişte, samimiyette buluşurlar.
Ölülerin
ardından gözyaşlarıyla çalınan şarkılarla, göbek atılan şarkılar aynıdır bunu
biliriz “Düğün ve Cenaze” benzeri albümlerden de. Önemli olan ne olduğu değil,
ne hissedildiğidir çünkü, en çok bu yanını severiz “çingene” olmanın, “doğal”
olmanın, “içten gelen bir dosdoğruluk” olmanın illa bir yanını seveceksek. Bu
ağaçla ağaç, taşla taş olabilme halini severiz.
Babası
gibi kasetler toplar Stéphane çingene köylerinde; yıllarca anıdan,
yaşanmışlıktan süzülen türküler toplar titizlikle, köylerin, şarkıcıların,
çalgıcıların öykülerini tutar. Babasından kalan kasette yoktur öyküsü
şarkıcının, çalgıcının, şarkının. Kendi kasetlerinde yer vermeye çalışır tüm bu
bilgilere, kasetleri bir gün bulacak dinleyecek ve kasetlerdeki yanık sese,
acıya, neşeye ya da her ne hissedecekse dinleyen ona vurulup yollara düşeceğini
bilerek, kendisi kadar zorlanmadan ulaşmasını ister şarkıcıya. Kendisi için ve
kendinden sonra gelecekler için kaydeder, arşivler şarkıları.
Çingene
köyü yakılır, bir bardak suda kopar fırtına. Ötekileşir aradaki tüm mesafeler,
çingene olmakla çingene olmamak bir bardak suda kopartır fırtınayı. Haklı
haksız aranmaz kavgada. Tüm köy yakılır. Köylüler ölür. Şarkıları, türküleri
toplanmış, toplanmamış köylüler ölür. Köy o kadar derme çatmadır ki böylesi bir
yıkım, böylesi bir ölüm bekleniyor, tahmin ediliyor, öngörülüyor gibidir.
Hayatın
bu kadar pamuk ipliğine bağlı olması, bağlı yaşanması belki de bu kadar çoşkun
yapandır her şeyi. Her anın tadı o yüzden bunca güzel çıkarılıyordur, herkes
aynı anda aynı çoşkuyu, aynı hüznü bundan bu kadar kolay, bu kadar içten, bu
kadar arzuyla duyuyordur. Bu kenetleniş, bir gün bir yerde hepsinin aynı kaderi
paylaşağını bilmekten ileri geliyordur belki. Belki bu yüzden “yabancı” bu
kadar yabancıdır, “gadjo”dur, ötekidir, kötüdür, tehlikelidir, hırsızdır,
tavukları çalandır, kızların ırzına geçendir. Her kenetleniş bir dışlayış, bir
içine kapanıştır hepimiz için halbuki. Bir benzerimizi aramamız hep bir
dışlamadır her birimiz için. Ama yaparız, yaşarız, seçeriz, severiz.
Tüm
kasetler kırılır, bantları koparılır, isimlerin tutulduğu defter yırtılır
gömülür filmin sonunda. Bulunmamak için, görünmemek için, ölenlerin anısı,
ölenlerin yerine gömülür. Çingene gibi gömülür Stéphane’ın elinden. Bir başka
yerde bir başka kulak duysun istemez bu kayıtları kahramanımız, Nora Loca’nın
da öldüğünü bilir, kendi çektiği acıları ondan sonrakiler çeksin istemez. Her
yanık türküde saklı bir acı olduğunu bilir, buna saygı duyar. Sesleri
kendileriyle başbaşa bırakır. Babasını düşünür. Nora Luca’nın babasına
düşündürdüklerini, yaşattıklarını, onu göçmenlerle ölüme gönderecek kadar
etkileyen yaşanmışlıklarını düşünür, bugüne kadar bu acıyı farketmediğini
düşünür. Babasını anlamak için çıktığı yolculukta, kendi için bulur
cevaplarını, ölenleri huzur içinde yatmaları için anılarıyla gömer arzu
edeceklerini düşündüğü gibi.
Bir
başkasının gözlerinde, özleminde, arzusunda, acısında, neşesinde kaybolmak,
kaybolabilmek hepimiz için bir şans olurdu, bu şans bizi bir yapardı. Her bir,
bir diğeri dışlardı. Kendi içine dönük, dışına kapalı, içinde cennet, dışına
cehennem bir dünya yaratırdı. Bu aynı anda mutlu ve aynı anda acı içinde olma
durumu belki de, bu kadar çoşkun yapıyor çingene ruhunun her anını. Göçebe olma
durumunu, her an gidebilir ama hiç gitmeye de bilir olma durumunu...