27 Kasım 2013 Çarşamba

Searching For Sugarman: Bir Şarkının İzinde (Yayınlanan Yazılar)



DIGITURK Dergi, Aralık 2013

“Bu film 6 Mart 1998’de Cape Town’da olanlar hakkındadır” ifadesi, çok da yersiz bir önerme olmaz.  İsveçli genç yönetmen Malik Bendjelloul’un 2012 yapımı belgeseli; 2013 En iyi Belgesel Film Oscarı’nın yanısıra, Bafta, Sundance, Norveç Amanda Ödülleri, Amerikan Sinema Editörleri gibi bir çok festivalde otuza yakın ödül kazanmış son derece özel bir öykü.

Öykü özel çünkü, dünyanın bir yerinde –kendi anavatanında- bir türlü tutunamazken, şarkıları hiç dinlenmez, albümleri bir elin parmakları kadar satmazken; bambaşka bir yerde bir dönemin aşkla sarıldığı kahramanı olmuş bir şarkıcının, besteci ve söz yazarının hikayesini anlatıyor. Zaman zaman duygusallaşmadan, kendinizle bir parça özdeşleştirmeden, yaşanmış ve yaşanacak türlü haksızlıkla bağdaştırmadan izlemek pek mümkün değil. Başladığı ilk beş on dakika sizi sarıp sarmamasına göre tamam-devam kararı verebileceğiniz filmlerden. İlk dakikalar yakaladıysa sizi, önünüzde unutulmaz bir doksan dakika daha var bilin ki. Ne arka fondaki müzikten, ne enfes Cape Town görüntülerinden ne de iç sıkan Detroit hallerinden hazzetmedim diyorsanız; kumanda elinizde,  bambaşka keşiflere yönlendirin kendinizi.

Belgeseli hiç ipucu vermeden anlatabilmek, sevdirebilmek imkansız gibi görünse de, izleme zevkine minimum müdahale ile altından kalkmaya çalışalım bu işin. Amerikalı şarkıcı Rodriguez’in bir albümü 70’lerin başında bir şekilde Güney Afrika’ya ulaşır-Rodriguez’le ilk nasıl tanıştıklarından kimse emin değildir.  Bu güçlü ses, protest ve cesur şarkı sözleri o dönemde ırkçı rejimin yoğun baskısı altındaki Güney Afrika’da birçok kişi için umut ışığı olur, isyanın sesine, sembolüne dönüşür. Bir nesil, Rodriguez’le büyür, yirmi yıl Rodriguez diye bir efsane ile özdeşleştirir kendini. İki albümü daha ulaşır ellerine, Güney Afrika’lı müzik grupları ondan esinlenir, baskıcı rejim tarafından Rodriguez’in “seks”li, “uyuşturucu”lu şarkı sözleri yasaklanır, plaklardan şarkılar silinir. Tüm baskılar, isyanı ve hayranlığı büyütür. 70’lerde genç olan her Güney Afrikalı’nın evinde en az bir Rodriguez albümü olduğu söylenir.

Sonra Rodriguez’in sahnede trajik şekilde intihar ettiği öğrenilir, Güney Afrika gazeteleri bu kötü haberi manşetten duyurur, hayranlar yastadır. Ama efsane zihinlerde büyümeye devam eder. Rodriguez bir devri şarkılarıyla büyütmüş, bir devre başkaldırtmış bir şarkıcıdır; müzik raflarında Bob Dylan,Beatles ve Rolling Stones kadar yer kaplamaktadır.

Öykünün, Detroit versiyonu da eş zaman anlatılmaktadır bize. Rodriguez aslında kimdir, nasıl biridir, neyi nerede yanlış yapmıştır, neden nasıl atlanmıştır; çalıştığı plak şirketleri, çalışma arkadaşları ve bar arkadaşları ile izini süreriz.  Güney Afrika’dan çıkan iki müzik dedektifinin, öldü sandıkları müzik devinden herhangi bir ize, bir tanıklığıa ulaşmak istemesiyle öykü dönüşür,  başka bir deyişle 6 Mart 1998 için geri sayım başlar.

Filmi çok katmanlı okuyabilirsiniz. Sixto Rodriguez’in melodilerinde dinlenebilirsiniz, inandığı ve çok sevdiği bir işi yaparken kimseden değer ve takdir görmeyen bir adamın dünyanın bambaşka bir yerinde birilerinin yüreğinin en ince yerine nasıl dokunduğuna tanıklık edebilirsiniz. İnandığınız, gönülden istediğiniz şeylerin peşinden gitmeniz gerektiğine, bir gün mutlaka bir yerde karşılığını alacağınıza inanabilirsiniz. Her baskının aslında bir isyanı nasıl körüklediğini görebilirsiniz, her isyanda filizlenecek bir yer, bir kanal bulan umuda gülümseyebilirsiniz. Her şeyi bir kenara bırakıp, sadece 6 Mart 1998’de Cape Town’da olanları görebilmek için bile bu belgesel filmi  seyredebilirsiniz. 

Hiç yorum yok: