14 Ocak 2014 Salı

Masal anlatmasını anlatan Nazlı’ya şükran...


Galata’da, yüksek tavanlı, ahşap zeminli bir binada, en başta adına vurulduğum bir atölyeye katıldım. Aydınlık yüzlü on küsür insan; görünen cüssesinden çok daha büyük ve ışıklı bir kadının ağzından, ellerinden ve gözlerinden dökülecek büyüye, duaya gelmiş idi.

Kimimiz yanında aşk getirmişti atölyeye, kimimiz uzak derelerden su, kimi doğal ürünlerden yapılma oyuncak. Biri masal battaniyesini kapmıştı, bir başkası kekik kokusunu, ötekisi ise balonunu ve coşkusunu. Ben ise en güzel hediyem süslü defterimi. Hayal edebildiğimiz kadardı çünkü evren, her şey ama her şey ona “ol” dememizle oluveriyordu ve bunu görebilmemiz için, büyüyü aralayacak bir kadına çıkmıştı yolumuz.

Masal anlatmayı anlattı bize kadın. Bir hikayeyi  tamamen yeniden kurmayı, onun ruhuna kendi ruhundan üflemeyi anlattı. Her defasında, her performansta nasıl yeniden doğduğunu, doğurduğunu gösterdi. Bildiğini sandığı her rüyanın; sahnede dinleyenle, masalla ve anlatıcıyla nasıl da yeniden yazıldığını anlattı.

Yere sağlam basmasını bilirsek tüm bedenimizle ve yüreğimizle; bir ağacın kökleri gibi evrendeki enerjiyi nasıl içimize çekebileceğimizi anlattı. Hikayeyi yaşamanın, damar damar hissetmenin biricik yolunun ona inanmak olduğunu, onun içinde kendini bulmak, onunla kaybolmak demek olduğunu anlattı.

Çocukların, kaybolmayı nasıl da güzel, hesapsız ve katıksız yaptığından bahsetti masallarda. Mor denizlerin, konuşan tavşanların, yürüyen tencerelerin, nohut çocukların ve üfürükçü rüzgarların ancak ve ancak onlara yüreğiyle inananlara görünebilecek katmanlarından bahsetti. Bir Nazi kampında yaşanan, kırılan dökülen onca şeye rağmen, hayal kurmasını bildiği ve sonuna kadar hayal kurduğu için hayatta kalabilen adamın hikayesini anlattı.

Masalcıları durdurdu sonra, “Şimdi dur, kahraman ne hissediyor, onu anlat” dedi. Psikoterapistlerin en sevdiği soru “tam orada dur, ne hissediyorsun”... Donakalma anı, ne mi hissediyorum, anlatıyorum ya, hayır ne olduğunu anlatıyorsun, ne hissettiğinden bahsetmiyorsun. Zihnimiz hep bir film sahnesi çünkü, izlediğimiz kareleri anlatıyoruz, kendimize dokundurmadan, aslında ne hissediyoruzu deşmeye cesaret edemeden.

Ama masalının ta içindesin ey anlatıcı, kahramanın hislerini dillendirmek, onları görebilmek, anlayabilmek mükellefiyetindesin. Bunu hakkıyla yapmasını öğreneceksin ki, o kırmızı rüya saçlı kadın gibi anlatabilesin bir sincabın öyküsünü, ve rüzgarı üfüren çift dilli kadın gibi devleşebilesin sahnede, ya da bir tavşan ürkekliğiyle başkalaşan dalgalı saçlı masalcı gibi dönüşebilesin, veyahut coştuğunda bağıra bağıra şarkılar söyleyen adam gibi, ana koyun, kurban koyun ve kötü kalpli bir kurt olabilesin on dakika içinde.

Minik bir topla ve cevizle dans ettik üstüne. Her şeyin ne de güzel oyunlaşabileceğini, hayatın özünün koca bir oyun olduğunu gördük. Dans ederken, şekilden şekle giren bedenimize baktık. Görün onu, dedi Nazlı. Tanıyın, neler yapıyor izleyin ve kendinizi keşfedin, bu mucizeye izin verin, dedi. Bildiğimiz, getirdiğimiz, sarındığımız her şeyi içimizde bir köşeye koyup; bir kedi, bir fare ve bir fil nasıl olunur, onu öğretti bize.

Çember olup öyküler anlattık birbirimize, durmadan, hep kaldığımız yerden devam ederek, her defasında yeniden doğarak ve doğurarak. “...nohut çocuk gülümsedi” misal aniden, ya da “...korkuluğa bir şaplak attı tavşan...” ya da “...masal bu ya, bir sucuk parçası geldi yapıştı kocanın yüzüne...” ve evet “...ah o tencere, tıkır tıkır yürüye yürüye bitiremedi yolları”.

Gözlerin nasıl parladığını, seslerin nasıl gürleştiğini gördüm masalcılarda. Yeni bir dünyayı araladıklarını gördüm. Boyları küçüldü, ardlarındaki memleket devleşti gözümde;  kocaman bir çayırın ortasında, dalları gökte kaybolan ağaçların ve rengarenk kelebeklerin arasında buluşup, bir parça bal çaldılar ağzımıza, bir nefes üflediler oralardan yüreğimize.

Tüm bu mucizeler için, bizi bu rüyada buluşturduğun için, bana bu yazıyı yazdırdığın için sevgi, minnet, şükran sana Nazlı...

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Nasıl duygulanfim okurken anlatamam. Bana ne yapıyorsun deselerdi, ben bile bu kadar iyi anlatamazdim yaptıklarımizi. Ben de seninle karsilastigim icin kendimi sansli hissediyorum. Kalbine ve kalemine sağlık sevgili Sibel :)