1 Nisan 2013 Pazartesi

Hindistan ne kadar uzak olabilir? (Yayınlanan Yazılar)


DIGITURK Dergi, Nisan 2013
Yolculuklarla ilgili bir film Marigold Hotel. Hindistan’da geçen, İngiltere’den uzanan yolu Hindistan’da kesişen bir grup yaşlı ile koca bir hayali kovalayan Hintli bir gencin (Sonny) hikayesi. “Yaşlı” ve “güzel” olanlar için en iyi egzotik otel olma vaadindeki Marigold Hotel’in hikayesi bir başka deyişle.
2011 yapımı filmde Judi Dench (Evelyn), Tom Wilkinson (Graham),Bill Nighy (Douglas) ve Dev Patel (Sonny) gibi ünlü isimler yer alıyor. Filmin ilginç yanlarından biri, birçok festivalde birçok farklı alanda aday olmasına rağmen (Bafta, Altın Küre, Medical Jesus-İngiliz Bağımsız Film Ödülleri gibi) hiçbir dalda ödül  kazanamamış olması. Ödüllerin, başarı için kesin bir gösterge olamayacağına kanıtı olan bir film olduğunu söylemek, çok da abartı olmaz. Film, oldukça renkli, eğlenceli, zaman zaman duygusal, genizde ve yürekte hoş bir tat bırakan iki saat vaad ediyor izleciye...
Emeklilik çağlarında, türlü sebeplerle istikameti Hindistan olarak belirlemiş karakterler Jaipur şehrinde buluşuyor. Her biri, koca eşiklerden atlayıp, ne kadar kalacaklarını, ne zaman geri dönecekleri hesap etmedikleri uzun ve renkli bir yolculuğa çıkıyor. Hayatta ikinci bir şans en çok istedikleri şey olsa da, her biri –belki her birimiz gibi- ilkin alışkanlıklarını arıyor, değişiklikleri “yokluk” olarak addediyor. Daralıyor, bunalıyor, isyan ediyor. Kapısız bir oda, çalışmayan bir telefon, tozlu  mobilyalar, bozulan musluk, mide yakan yemekler, kara derili adam ve kadınlar oluyor ilk gözlerine takılan. Sonra, hikayeler kesişiyor, Hindistan’a karışıyor; renkler güzelleşiyor, seyircinin keyif seyri yerine geliyor tabiri caizse.

Sonny, bir rüyanın peşinde koşan otel müdürü. Delhi’de kendisine uygun bir kızla evlenip, kendisine uygun bir işte çalışmasını isteyen ısrarcı annesine, başına gelen türlü başarısızlıklara rağmen, “Bu benim hayalim!” dediği otele sıkı sıkı sarılan, aydınlık yüzlü bir genç. Badireli zamanlardan sonra, tüm hayalleri, arzuları bir bir gerçek oluyor Sonny’in.
Kesişen öykülerin için de aşklar da var. Sonny’nin biricik aşkı, yıllar önce Hindistan’da bırakılan ve şimdi peşine düşülen eski sevgililer, Hindistan’da kesişen yollar, hareketli sokaklar, “tuktuklar”la rengarenk bir film Marigold Hotel.
Filmdeki birçok şeyi fazla iyimser bulabilirsiniz, Hindistan gerçeğini, ne otantikliğini ne de sefilliğini, fakirliğini tam olarak yansıtmadığını düşünebilirsiniz. Çaya bandırılan bisküvinin lezzetini en iyi bilen İngiliz hanımefendileri, zamanında Hindistan’a İngiliz kültürünü yaymak için sistematik bir şekilde sokulan kriket oyununu Hintli çocuklardan çok daha iyi bilen İngiliz beyfendileri biraz rahatsız edebilir sizi.
Ama güzel gözlerle bakarsanız, çok renkli, çok dokunaklı, umut ve aşk ve güzellik dolu bir film olduğunu da görebilirsiniz. Çok güzel bir deyişle başlıyor film, bir “Hint sözü”yle; “Her şey sonunda iyiye, güzele varır. Henüz varmadıysa, demek ki henüz sona gelinmemiştir.” Herkesin aklının bir yerinde birazcık vardır herhalde Hindistan’a gitme hayali. Koşturmacadan, kovalamacadan biraz uzaklaşıp, hayatın başka türlü anlamlarını bulma, bir yoklama hayali yoklar bazen her birimizi. İşte o zamanlarınızdaysanız, film usulca sesleniyor size, “Hadi ama, bir hayalin olduktan sonra, Hindistan ne kadar uzak olabilir ki?”

Hiç yorum yok: