17 Nisan 2013 Çarşamba

Renkli fayanslar diyarı Portekiz



İstanbul’dan 4-5 saatlik uçak yolculuğuyla varılan Portekiz, Avrupa’nın en batı ucu olduğu gibi, biz Kaya ailesinin (ya da hadi Kaya ailesinin hatun kişisinin daha çok), Avrupa’da görmek istediği yerlerin sonuncusu olması sebebiyle, Avrupa defterini kapatan şirin bir ülkedir. Bilenler bilir, rehberler de yazar, ben rehberlerde pek de yer almayan bir yanından, rengârenk fayanslarından bahsetmeye çalışacağım daha çok.
Rengârenk çamaşırlı balkonlarla yer yer Tarlabaşı’nı, trafiğe kapalı mozaik caddeler boyunca uzanan eski ve yüksek binalarla İstiklal Caddesi’ni, şehrin ortasından geçen tramvaylarıyla troleybüslü İzmir’i, sıra sıra sütunlar ve enlemesine tüm bir meydanı kaplayan binalarla Bolonya’yı, Porto’suyla biraz biraz Floransa’yı andıran bir havası var ülkenin. Ülke derken; Lizbon, Porto ve Sintra’dan bahsediyorum aslında sadece. Ve evet, dört günlük dünya gözüyle…
Portekiz fayansına-hadi fayans demeyelim, renkli ve desenli seramik- “Azulejo” deniliyor. Wikipedia’nın söylediğine göre son 5 yüzyıldır düzenli üretiliyor. Sözcük, dile Arapça’dan geçmiş ve “cilalı taş” anlamına geliyor. Her türlü binanın üzerinde, metro ve tren istasyonlarında dahil bu süslü fayansları görmeniz mümkün. Ev ne kadar derme çatma olursa olsun, üzerine kondurulan ve bir hikâyesi olan tek bir fayans ya da bir sıra ya da silme fayans dizileri görülüyor.
Asansör denilen bir hadise var Lizbonda, 5 EUR verdik kişi başı sanırım, merak edip biniyorsunuz tabi, ama binmeseniz de olur sanki, dışarıdan görünüşü daha heybetli. Bir binanın çatı hizasına çıkmış oluyorsunuz, diğer binanın çatısına doğru yürüyorsunuz. Evet evet böyle anlatınca çok enteresan bir deneyim gibi görünüyor, yerinde tecrübe edilmesi gerekJ Asansör’den indiğinizde, şehrin bambaşka bir tarafına çıkmış oluyorsunuz, zaten gününüz de az ise, asansöre binip, sizi savurduğu sokaklardan doğru devam etmek en güzeli.
Lizbon’un yedi tepe üzerine kurulu olduğu söyleniyor İstanbul gibi. Gezerken, yokuş yukarı yürüyerek çıktığınız bir sokaktan yine yokuş yukarı çıkarak dönebiliyorsunuz paralel bir sokaktan misalJ Allah Allah diyerek devam ediyorsunuz tabi. Neden? Turistsiniz çünkü siz, şaşırmak için oralardasınız, şaşırmak ve mest olmak için, tadını çıkarıyorsunuz.
Sokak aralarında, özellikle Bairro Alto bölgesinde, -bu renkli taşlar sizi biraz bile cezbettiyse eğer-  kafanız sürekli havalarda gezinebilirsiniz, her köşe başından çok şaşırtıcı renkler desenler çıkıveriyor.
Lizbon sokaklarında karşılaşacağınız Azulejo’lar yetmez ise, en meşhur meydan Commerzia civarında, Rua Madre de Deus üzerindeki Ulusal Azulejo Müzesi’ni (Museu Nacional Do Azulejo) ziyaret edebilirsiniz.
Porto’nun ise çok neşeli bir sahili var, meşhur köprüleri, şarap mahzenleri, kültür mirası rengarenk ve dip dibe binaları ve tabi bir kilim gibi bezenmiş azulejo’ları var.
Ha bir de, marihuanacı ağabeyleri unutmamak gerek. Yanınıza yanaşıp önce sigara teklif eden, sonra biraz daha yaklaşıp elindekileri gösterip “coco my friend?” diyen ağabeyler ilk etapta sizi şaşırtsa da bir süre sonra alışıyorsunuz, çünkü onlar da size alışıyor.

Rehberlerde, sokaklarda köpek pislikleri ile karşılaşabileceğiniz yazıyor, biz çok rastlamadık ama rastladıkJ Azuelejolar için yukarı, köpek pislikleri için aşağı bakarak yürümenin uygun bir yolunu bulmak gerekiyorJ
Bir de Portekiz vesilesiyle tattığım iki içeçekten bahsetmek isterim ki ben çok beğendim: Ginger Ale (zencefilli gazozJ) ve Somersby (elmalı bira), gözünüze çok güzel görünen bir manzara karşısında denemenizi tavsiye ederim eğer henüz tanışmadıysanızJ

1 yorum:

beyhan dedi ki...

gazozz.. en çok gazoz kalmiş aklimda..