31 Mayıs 2013 Cuma

Oslo, 31 Ağustos (Yayınlanan Yazılar)


DIGITURK Dergi,  Haziran 13

Norveçli genç yönetmen Joachim Trier, 2006 yapımı “Reprise”dan altı yıl sonra ikinci uzun metraj filmi olan “Oslo, 31 Ağustos” ile karşımızda. “Reprise” ile İstanbul Film Festvali’nden Altın Lale alan yönetmenin, bu filmi de Altın Lale için yarıştı. “Oslo, 31 Ağustos”, Pierre Drieu La Rochelle’in 1931’de yazdığı bir romandan uyarlanmış.

Film, uyuşturucu bağımlısı bir adamın, tedavi sürecini, tedavi öncesi ve sonrası muhtemel yaşamını gözden geçirmesini anlatıyor. Anders Danielsen Lie tarafından canlandırılan “Anders” karakteri için intihar, dilinde ve eyleminde zaman zaman yeniden canlanan bir olgu. Asıl mesleği doktorluk olan Danielsen Lie,  “Anders” karakterinde oldukça başarılı bir performans sergilemiş, karakterin git gellerini, değişen ruh hallerini, hüznünü, umutsuzluğunu ve kırılgan sevinçlerini ve tüm bu duygular arasındaki geçişleri son derece gerçekçi canlandırmış.

Otuzlu yaşlarının ortasındaki uyuşturucu bağımlısı Anders, yaklaşık bir senedir bir rehabilitasyon merkezinde tedavi görüyor. Tedavi sürecinin tamamlanmasına iki hafta kala, bundan sonraki hayatına da hazırlık olması için, merkez tarafından ayarlanan bir iş görüşmesine gitmek üzere Oslo’ya hareket ediyor. 30 Ağustos’u 31 Ağustos’a bağlayan gün ve geceyi, büyüdüğü şehir Oslo’da, uyuşturucu bağımlılığı hayatını çekilmez hale getirmeden önceki zamanlarını, sevinçlerini, arzularını ve üzüntülerini parça parça anımsayarak geçiriyor.

İş görüşmesi öncesi yakın arkadaşı Thomas’ı (Hans Olav Brenner) ziyaret ediyor. Thomas uyuşturucu günlerini geride bırakmış, evli iki çocuk babası bir akademisyen. Küçük kızına Anders’i “babanla Anders amcan eskiden uyuşturucu partilerine giderdi, ama artık baban seninle ve annenle burada ve bu halinden çok mutlu” diyerek tanıştırıyor. Thomas Anders’e bir yandan hayatın, yaşamanın ne kadar güzel olduğunu anlatmaya, göstermeye çalışırken, bir yandan da kendi hayatının tekdüzeliğini ve sıkıcılığını fark ediyor. İntihar, alternatifler daha iyi, daha tatmin edici olmadıkça masada hep yer alması gereken bir alternatif mi yoksa her zaman her şey daha iyiye güzele çıkabilir mi konusunda emin olamadan, Anders’i intihar fikrinden uzaklaştırmaya çalışıyor.

Anders, NewYork’a taşınan eski sevgilisine ulaşabilmeye çalışıyor, kız kardeşini görebilmeyi deniyor. Eski arkadaşlarını, eski arkadaşlarının yeni arkadaşlarını görüyor. Alkol ve uyuşturucudan uzak durmaya çalışırken, partiden partiye uzanan gece boyunca, kendine hakim olmakta zorlanıyor. Anders’in iç konuşmalarına çok şahit olmasak da, “temiz” bir hayata devam etmek ya da yeniden başlamakla, çıkışsız bir yolcuğu sona erdirmek arasında yaşadığı gelgitleri takip edebiliyoruz. Anders film boyunca, hayatına bir anlam, devam edebilmek için bir amaç arıyor kendine. NewYork’taki arkadaşına ulaşamıyor, görmek istediği kardeşini göremiyor. Thomas’ın huzurlu yaşantısındaki sıkıcılık, Anders’e de iyi gelmiyor.

Beklenebilecek bir sonla biten film, Oslo ve Norveç hakkında fikir edinmek için, uyuşturucu bağımlısı intihara meyilli bir genç adamın git gellerini ve Danielsen Lie’in başarılı canlandırmasını seyretmek için güzel bir fırsat. Film, ülkesi Norveç’te oldukça beğenilmiş. 2012’de Amanda Ödülleri’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Uyarlama ödüllerininin yanısıra; River Run Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Oyuncu, Stockholm Film Festivali’nde En İyi Sinematografi ve Bronz At ödüllleri ile Transilvanya Uluslararası Film Festivali’nde de En İyi Film ödülünü aldı.

Norveçli bir yakınınız ya da Norveç’te vakit geçirmişliğiniz var mı bilemiyorum ama birkaç noktayı buralarla karşılaştırmadan geçemeyeceğim. Norveç’te (en azından küçük bir liman kenti olan Stavanger’de) sokak kapılarını kilitlemiyorlar ki filmde de görüyoruz, Anders de kilitlemiyor. İntihar, kuzey ülkelerinde oldukça yaygın. Refah seviyesinin yükselmesi, yaşama sevincini gerçekten öldürüyor mu bilinmez ama kuzeylilerin intihar etmemek için çocuk yaptıkları bile söyleniyor. Norveçliler bir karşılaşma anında biz Türkler gibi, iki yanaktan öpme ya da sağdan ve soldan iki taraflı tokalaşma yerine tek taraflı olarak selamlaşıyor ki filmde de görüyoruz. Yolunuz Norveç’e düşerse, bize tuhaf gelebilecek bu durumlara dikkat etmekte, en azından hazırlıklı olmakta fayda var.

Hiç yorum yok: