Bir
New York’u, bir Londra’sı, bir Paris’i, bir de Venedik’i olan bir şehir. İyi mi
kötü mü düşüneceğinize karar veremiyorsunuz. Burnunu kıtadan dışarı
çıkartmamış bir Amerikalıysanız, çocuklarınıza güzel bir Avrupa seyahati
yaptırmanın ekonomik ve konforlu bir yolu olabilir. Tabi akşam çocuklar uyumalı
ki, siz Casino’lara geçebilin.
Aslında
pek çocuklu ailelerin tercihi değil Vegas; çölün ortasında, birçok lüks ve
devasa otelden oluşan bir şehir. Bir Avrupa tatilinde, otelin tek anlamı uyumak
ve kahvaltı etmek iken çoğu yerde; bu şehir otellerle nefes alıyor. Oteller arasında
ücretsiz tramvay hatları çalışıyor. Birbirine yakın oteller arasında yürüyerek
geçiş yapabiliyorsunuz. Her otelin altında Casino’lar var. Bir de
Starbucks’lar.
Casino
makinelerinde, 1 Dolar’dan başlayan tutarlarda kumar oynayabiliyorsunuz. Daha
sıkı kumarbazlar için 25 Dolar’la açılan makinelerin bulunduğu özel alanlar
mevcut. Kumar oynarken, dekolteli garson
kadınların ücretsiz içki servisinden faydalanabiliyorsunuz. Ancak turist rehber
kitabı özellikle uyarıyor: “Kumar oynarken, alkolden ve alkol gezdiren kadınlardan
mümkün olduğunca uzak durun, ne kadar kaybedeceğinizi kestiremezsiniz.”
Casino’larda
poker masaları da geniş yer kaplıyor. Kazananlardan çığlıklar yükseliyor, hangi
masada kimin kazandığını bulunduğunuz yerden görebiliyorsunuz. Belki de
görünmek için bağırıyorlar zaten; “Evet bu gece bir yerlerde birileri çok
kazanıyor, birilerinin saaatlerdir oynadığına değdi sonunda evet!”
Kumar
oynayanları gruplamak pek kolay değil. Çok zenginler, belli bir yaşın üstündekiler,
daha çok erkekler oynuyor diye bir durum söz konusu değil. Hemen herkes
oynuyor. Türkiye’de otelin lobisinde oturup bir çay veya kahve eşliğinde sohbet
etmek, soluklanmak gibi bir durum Vegas otelleri için. Zaten, otellerde,
Türkiye’deki gibi çay kahve içip sakin sakin oturabileceğiniz yerler yok, uzun
sıralar beklemek zorunda kaldığınız Starbucks’lar hariç.
“New
York”ta Özgürlük Anıtı ve Brooklyn Köprüsü sizi selamlıyor; içeride kendinizi
barlar sokağından geçiyor gibi hissediyorsunuz. Cirque du Soleil şovlarının en
seksisi Zumanity de New York’ta oynuyor...
“Paris”te Eyfel Kulesi’nde yemek yiyebiliyorsunuz. Paris’te
olduğunuzu size hatırlatmak üzere kocaman bir Paris yazısı, Eyfel Kulesi önünde
yükseliyor. Hemen karşısındaki Bellagio Oteli’nden Paris manzarası -gece
ışıklarıyla özellikle- görülmeye değer. Biraz sabredip beklerseniz, Bellagio’nun
önündeki devasa havuzda muhteşem bir su gösterisine tanık oluyorsunuz. Su
fıskiyeleri müzik eşliğinde dans ediyor, ve Eyfel’in tepelerine kadar sular
yükseliyor.
Belki
de en şaşırtıcı ve etkileyici olanı Venetia otel kompleksi. Girişteki birkaç
gondola ve önündeki su birinkintisine bakıp “Venedik için yapabileceğinizin en
iyisi bu mu yani?” diyebilirsiniz. Ancak otelin içine doğru ilerlediğinizde
karşılaştığınız manzara sizi çok şaşırtıyor. İçeride bir kanal boyunca giden
gondollar, şarkılar söyleyerek gondolları kullanan siyah beyaz çizgili gömlekli
ve kırmızı fularlı kürekçiler, kanal boyunca sağlı sollu lokantalar ve
dükkanlar, ve tepenizde beyaz bulutlu mavi bir gökyüzü var. Hepsi, size
kendinizi Venedik’te hissettirmek için orada.
Her
şeyin bunca yapay olduğu bir yerde, bu kadar çok ayrıntıya bu kadar dikkat
edilmiş olması karşısında ne düşünüp, ne hissedeceğinizi şaşırıyorsunuz.
Venedik’te değilsiniz evet, ama Venedik’e en az bir kere gittiyseniz,
zihninizde kalan en belirgin detaylar incelikle işlenmiş halde gözlerinizin
önünde duruyor.
Tepenizdeki
gökyüzü dekorundaki birleşme noktaları ise (beyaz bulut üzerindeki küçük mavi
yuvarlaklar), Truman Show filmini anımsatıyor. Koca bir yalanın içinde
yaşadığını, binbir zorlukla bindiği teknesini –yapay adayı terketmemesi için
film seti ekibi, Truman’ı sudan korktuğuna inandırıyor- gökyüzü ile denizin
birleştiği yerde, “gökyüzü”ne çarpınca anlıyor. Filmin belki de en güzel karesi
bu kısmı. Gerçekliğin kırıldığı, “gerçek”lerin birbirine karıştığı an.
“Venedik”
de koca bir yalan mı, aksi için bir vaadi yok, “burası Venedik’tir” demiyor.
Ama “Venedik’e dair “en”ler burada, hepsini sizin için buraya getirdik, burada yeniden
inşa ettik” mesajı var. Nasıl bir turist olduğunuza bağlı aslında
hissedebilecekleriniz. Yeni bir yere giderken; elinize rehber alıp, kısa
zamanda en can alıcı yanları görmek, “ben bunları gördüm, burada oldum” demek
arzusunda iseniz, Las Vegas’ta kurulan devasa sahne tam size göre. Ama
“gezmeyi, dar zamanlara sıkıştırmayı sevmiyorum. Şehrin sokaklarında aylak
aylak dolaşmak, lokal tatları, ayrıntıları keşfetmek istiyorum”cuysanız, Las Vegas
sizde hep bir “miş gibi” hissi yaratacaktır. Her ne kadar “miş gibi” de
bulsanız, harcanan emeği ve parayı büyük ihtimalle takdir edeceksiniz.
Kumar
ve aklınıza gelebilecek her türlü renkli show -su showları, akrobasi showları,
stand-uplar, striptiz showlar, night clublar- ömrünüzde en az bir kez, neyse
parası verip doya doya, kendinizden geçerek yapmak isteyeceğiniz tutkularsa,
doğru yerdesiniz. Güvenli oteller arasında, minik cennetlerinizi
keşfedebilirsiniz. Ve yerlilerin dediği gibi, “Vegas’ta olan çoğu zaman Vegas’ta
kalır” J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder