18 Ocak 2013 Cuma

LasVegas



Bir New York’u, bir Londra’sı, bir Paris’i, bir de Venedik’i olan bir şehir. İyi mi kötü mü düşüneceğinize karar veremiyorsunuz. Burnunu kıtadan dışarı çıkartmamış bir Amerikalıysanız, çocuklarınıza güzel bir Avrupa seyahati yaptırmanın ekonomik ve konforlu bir yolu olabilir. Tabi akşam çocuklar uyumalı ki, siz Casino’lara geçebilin.

Aslında pek çocuklu ailelerin tercihi değil Vegas; çölün ortasında, birçok lüks ve devasa otelden oluşan bir şehir. Bir Avrupa tatilinde, otelin tek anlamı uyumak ve kahvaltı etmek iken çoğu yerde; bu şehir otellerle nefes alıyor. Oteller arasında ücretsiz tramvay hatları çalışıyor. Birbirine yakın oteller arasında yürüyerek geçiş yapabiliyorsunuz. Her otelin altında Casino’lar var. Bir de Starbucks’lar.

Casino makinelerinde, 1 Dolar’dan başlayan tutarlarda kumar oynayabiliyorsunuz. Daha sıkı kumarbazlar için 25 Dolar’la açılan makinelerin bulunduğu özel alanlar mevcut. Kumar oynarken, dekolteli  garson kadınların ücretsiz içki servisinden faydalanabiliyorsunuz. Ancak turist rehber kitabı özellikle uyarıyor: “Kumar oynarken, alkolden ve alkol gezdiren kadınlardan mümkün olduğunca uzak durun, ne kadar kaybedeceğinizi kestiremezsiniz.”

Casino’larda poker masaları da geniş yer kaplıyor. Kazananlardan çığlıklar yükseliyor, hangi masada kimin kazandığını bulunduğunuz yerden görebiliyorsunuz. Belki de görünmek için bağırıyorlar zaten; “Evet bu gece bir yerlerde birileri çok kazanıyor, birilerinin saaatlerdir oynadığına değdi sonunda evet!”

Kumar oynayanları gruplamak pek kolay değil. Çok zenginler, belli bir yaşın üstündekiler, daha çok erkekler oynuyor diye bir durum söz konusu değil. Hemen herkes oynuyor. Türkiye’de otelin lobisinde oturup bir çay veya kahve eşliğinde sohbet etmek, soluklanmak gibi bir durum Vegas otelleri için. Zaten, otellerde, Türkiye’deki gibi çay kahve içip sakin sakin oturabileceğiniz yerler yok, uzun sıralar beklemek zorunda kaldığınız Starbucks’lar hariç.

“New York”ta Özgürlük Anıtı ve Brooklyn Köprüsü sizi selamlıyor; içeride kendinizi barlar sokağından geçiyor gibi hissediyorsunuz. Cirque du Soleil şovlarının en seksisi  Zumanity de New York’ta oynuyor...

“Paris”te Eyfel Kulesi’nde yemek yiyebiliyorsunuz. Paris’te olduğunuzu size hatırlatmak üzere kocaman bir Paris yazısı, Eyfel Kulesi önünde yükseliyor. Hemen karşısındaki Bellagio Oteli’nden Paris manzarası -gece ışıklarıyla özellikle- görülmeye değer. Biraz sabredip beklerseniz, Bellagio’nun önündeki devasa havuzda muhteşem bir su gösterisine tanık oluyorsunuz. Su fıskiyeleri müzik eşliğinde dans ediyor, ve Eyfel’in tepelerine kadar sular yükseliyor.

Belki de en şaşırtıcı ve etkileyici olanı Venetia otel kompleksi. Girişteki birkaç gondola ve önündeki su birinkintisine bakıp “Venedik için yapabileceğinizin en iyisi bu mu yani?” diyebilirsiniz. Ancak otelin içine doğru ilerlediğinizde karşılaştığınız manzara sizi çok şaşırtıyor. İçeride bir kanal boyunca giden gondollar, şarkılar söyleyerek gondolları kullanan siyah beyaz çizgili gömlekli ve kırmızı fularlı kürekçiler, kanal boyunca sağlı sollu lokantalar ve dükkanlar, ve tepenizde beyaz bulutlu mavi bir gökyüzü var. Hepsi, size kendinizi Venedik’te hissettirmek için orada.

Her şeyin bunca yapay olduğu bir yerde, bu kadar çok ayrıntıya bu kadar dikkat edilmiş olması karşısında ne düşünüp, ne hissedeceğinizi şaşırıyorsunuz. Venedik’te değilsiniz evet, ama Venedik’e en az bir kere gittiyseniz, zihninizde kalan en belirgin detaylar incelikle işlenmiş halde gözlerinizin önünde duruyor.

Tepenizdeki gökyüzü dekorundaki birleşme noktaları ise (beyaz bulut üzerindeki küçük mavi yuvarlaklar), Truman Show filmini anımsatıyor. Koca bir yalanın içinde yaşadığını, binbir zorlukla bindiği teknesini –yapay adayı terketmemesi için film seti ekibi, Truman’ı sudan korktuğuna inandırıyor- gökyüzü ile denizin birleştiği yerde, “gökyüzü”ne çarpınca anlıyor. Filmin belki de en güzel karesi bu kısmı. Gerçekliğin kırıldığı, “gerçek”lerin birbirine karıştığı an.

“Venedik” de koca bir yalan mı, aksi için bir vaadi yok, “burası Venedik’tir” demiyor. Ama “Venedik’e dair “en”ler burada, hepsini sizin için buraya getirdik, burada yeniden inşa ettik” mesajı var. Nasıl bir turist olduğunuza bağlı aslında hissedebilecekleriniz. Yeni bir yere giderken; elinize rehber alıp, kısa zamanda en can alıcı yanları görmek, “ben bunları gördüm, burada oldum” demek arzusunda iseniz, Las Vegas’ta kurulan devasa sahne tam size göre. Ama “gezmeyi, dar zamanlara sıkıştırmayı sevmiyorum. Şehrin sokaklarında aylak aylak dolaşmak, lokal tatları, ayrıntıları keşfetmek istiyorum”cuysanız, Las Vegas sizde hep bir “miş gibi” hissi yaratacaktır. Her ne kadar “miş gibi” de bulsanız, harcanan emeği ve parayı büyük ihtimalle takdir edeceksiniz.

Kumar ve aklınıza gelebilecek her türlü renkli show -su showları, akrobasi showları, stand-uplar, striptiz showlar, night clublar- ömrünüzde en az bir kez, neyse parası verip doya doya, kendinizden geçerek yapmak isteyeceğiniz tutkularsa, doğru yerdesiniz. Güvenli oteller arasında, minik cennetlerinizi keşfedebilirsiniz. Ve yerlilerin dediği gibi, “Vegas’ta olan çoğu zaman Vegas’ta kalır” J

Hiç yorum yok: